5 Kasım 2015 Perşembe

KALEMİMDEN


            Kentli bunalımlar akımı.Kalabalığın içinde sessizliğe gömülmüş yüzler.İçimizdeki 
yaralı  çocuklar uyanıyor.Sonbahar devinimleri kasveti ve hüznü üflüyor ruhlarımıza.
Her ne kadar kaçmak  istesek de uzaklara,tüm sorunlar yığınla peşimizden,bizimle geliyor. 
Aşk siyah beyaz bir fotoğraf gibi tarihin anlarına saklanmış.O yaralı çocuklar bir çıkmaz sokak gibi çıkıyor karşımıza.Sorunlar gitgide daha da derinleşiyor,susuyor,konuşmuyor.Sonra bir çocuğun gülüşüne sığınıyor insan.O çocuk tüm grileri rengarenk bir cümbüşe döndürüyor kalemiyle.Dünyanın tüm renkleri ahenkle dans ediyor şiir gibi, aşk gibi.....



1 Şubat 2015 Pazar

UMAÇ HELVASI

     


           Kars yöresine ait bir helvadır. Çocukluğumda kıymetini bilmediğim ama yaş aldıkça değer kazanan bir tatlı benim için. Bugün yapmak geldi içimden. Annemden tarifi aldım ve yaptım.
      Malzemeler
-3 su bardağı un
-1 çay bardağı süt
- 125 gram tereyağı 1/2 çay bardağı sıvıyağ
-2 su bardağı şeker
-2 su bardağı su

Öncelikle unun üzerine sütü döküp iki elimizle ovalayıp duruyoruz bu işlem anladığım kadarıyla uzun sürmeli çünkü ben çok ufalayamadım. Sonra bir elekten geçirerek iri parçalar  bir tarafa ufak unlu kısmı bir tarafa ayırıyoruz.


Su ile şekeri karıştırıp bir yerde bekletiyoruz. Diğer tarafta yağı eritip sıvıyağı ekliyoruz. Iri parçalı unu ekleyip kavuruyoruz. Sonra diğer unu ekleyip onunla beraber beş on dakika daha kavuruyoruz. Kahve rengi olunca soğuk şerbeti yavaş yavaş ekliyoruz. Suyu çekene kadar karıştırıyoruz. Ateşten aldıktan sonra ister sıcak ister soğuyunca servis ediyoruz. Ben genelde sıcak seviyorum.

1 Ocak 2015 Perşembe

ÖRGÜ EKMEK

         Yeni yıl için her yıl olduğu gibi annemle, babamın evinde toplandık. Akşam yemeğine ben de örgü ekmek yaptım. Normal mayalı hamur tarifime  biraz tereyağı,1 tane yumurta ekledim. Tadı,Görüntüsü gerçekten güzel oldu. Örgü şeklini 4-5 ceviz büyüklüğündeki hamuru yuvarlayarak uzatıp onlara örgü şekli vererek yaptım. Bu şekilde örgü şekli vermeyi internette görmüştüm. Aklımda kaldığı kadarı ile ben de uyguladım.

Fırından yeni çıkmış örgü ekmekler.


           







HAYVAN SEVGİSİ

   

                                          DOLAP

 Envai çeşit meyve ağaçlarının gölgelediği, önünden kışları donan,yazları gürül gürül akan baraj deresinin geçtiği, bahçeli, tek katlı müstakil bir evde çocukluğumu yaşadım. Kayısı,çağla,dut ve elmayı dalından kopararak yediğimiz,o ağaçların tepesinde şarkı söyleyerek zaman geçirdiğimiz, yazın her gün deresinde oynadığımız,kışın yoğun kar yağışında en yüksek yokuşlarında kızakla kaydığımız, Ağrı dağını bütün heybetiyle uzaktan izlediğimiz,pamuk tarlalarını yaz karı diye seyrettiğimiz nadide ilimiz Iğdır'dır burası.



Yedi yaşına kadar çocukluğumun masal şehri Iğdır'da büyüdüm. Babam işi dolayısıyla şehir dışına çıktığı günün sabahı tasmalı bir çoban köpeği gelir kapımızda dururdu. Babam gelene kadar evimizin önünden ayrılmazdı sanki bizi korumaya yeminli bir köpekti. Babamın gidişini ve gelişini gözlemleyen böylesine içgüdüyle donanımlı bir köpek. Neden bilmem adını Dolap koyduk. Sahipli bir köpek olmasına rağmen bir kaç sene sonra bizim köpeğimiz oldu Dolap. Bahçemizden bir yere ayrılmaz, yabancı hiç kimsenin bahçeden içeri girmesine izin vermezdi.Çoğu zaman üstüne atlardım bahçeyi turlardık beraber. Neden bizim eve özellikle babamın olmadığı zamanlarda gelip, sonradan neden bizden ayrılmadığını şimdi düşündüğümde bir çok sebep geliyor aklıma. Hayvanlar   sevildiği,ilgi gördükleri insanlara büyük bir sevgiyle bağlanırlar. Ikinci sebebim ise özellikle köpeklerin çocukları çok sevmesi; bizim evimiz de çocuklu bir ev olduğu için sanırım bize daha çok bağlanmıştı. Bir sabah belediyenin zehirli yemeğini  yediği için dut ağacının gölgesinde sonsuz uykusuna geçmiş bir halde bulduk. O sabah annem üzüntüyle hepimizi uyandırıp " kalkın Dolap'ı zehirlemişler "diye haberi vermişti. Inanılmaz üzülmüştüm çünkü biz de O'na sevgiyle bağlanmıştık. Çocuk hâlimle o gün Belediyeye veryansın etmiştim. Sevdiğimiz bir varlığın kaybıyla da böylece tanışmış oldum ne yazık ki...

DOLİ

Bu konuya dair ikinci yaşanmışlığım ilk gençlik dönemlerime denk geliyor. Çalıştığım işyerinin
sahibi Zeki bey yazlıktan komşusunun köpeğinin yavrularından birini işyerimize getirdi. Ismini  
Doli koydular. Kısa sürede İşyerimizin maskotu, O'nu sevenlerin ilgi odağı haline geldi. Sabah ve Öğlen yemeklerini vermek benim sorumluluğumdaydı. Her sabah işyerinin koca kapısının önünde beni beklerdi. Servis araçlarımız plakaları dışında aynı araçlardı. Bazı sabahlar diğer araç yokuştan aşağı bizim aracımızdan önce inerdi.  Doli şöyle bir dikilir sonra tekrar yatardı, bizim aracı gördüğünde ise koşarak gelir ineceğim kapının önünde kuyruğunu sallayarak koşardı. Indiğim anda üstüme atlar bazen beni düşürürdü. Kimi zaman da çalışma masama kafasını dayar bana melul melul bakıp işimin bitmesini beklerdi O'nunla oynamam için. Sevgili arkadaşım Füsun'un oğlu Fırat'ı ( o sıralarda 4-5 yaşlarındaydı ) çok severdi. Birgün Fırat'ı çalışma dolaplarımızdan birine sakladık. Iki kat aşağıdan Fırat'ın kokusunu alan Doli  havlayarak yukarı geldi , koklaya koklaya Fırat'ı saklandığı yerde buldu. Ikisinin de mutluluğu,sevinci,oyunları unutamadığım anlardan biridir .  Neyse ki ölümüne şahit olmadım. Bir kaç sene sonra yavruladı. Benim çalıştığım ofis bir kaç bina ileriye taşınınca Doli'nin sorumluluğu dokuma bölümündeki  arkadaşlara kaldı. Onların yanında sakinliğini kaybetti ve hırçın bir köpek oldu. Dışarıdan gelen birkaç yabancıyı ısırınca patronum tekrar yazlığına doğduğu yere  götürdü.


MAVİŞ

Küçük kızkardeşimin  doğumgününde hediye olarak beraberce mavi renkli bir muhabbet kuşu aldık. Kardeşimin lakabı bebekken gözleri koyu mavi olduğundan mavişti , dolayısıyla kuşun ismini de Maviş koyduk. Evimize ilk geldiği zamanlar çok ürkekti. Sesten irkilir hemen sünerdi. Bundan dolayı ses olmayan , kullanmadığımız bir odaya koyduk. Arada yanına gider sakince O'nunla konuşur,şarkılar söylerdim çok kısa bir sürede alıştıra alıştıra elime gelmeye başladı ve bizimle haşır neşir oldu. Oturduğumuz odaya transfer oldu. Ilk korkusunu benimle yendiği için olsa gerek benimle daha farklı bir iletişim kurdu. Sabahları yattığım yastığın ucunda sessizce beni bekler uyanır uyanmaz sevgi gösterilerine başlardı kirpiklerimi bile gagalıyarak öperdi. Ablamlar nevresimin renginin mavi olmasından kaynaklanıyor diye bahane bulmaya çalıştılar :) ertesi gün kırmızı renkli nevresimi serdiğim halde Maviş bir asker edasıyla sabah uyanmamı bekliyordu yine. Maviş'le ilgili en büyük ve asla unutamayacağım anım hayatımı kurtardığı gündür. Maviş'le evde yalnızdım. Mevsim yazdı çünkü pencerelerimiz açıktı. Evet Maviş'i pek kafesinde tutmazdık ve pencereler açık olduğu halde O odanın içinde rahatça uçar,dolaşırdı hiç kaçtığını da görmedik. O gün ocağa yemek koyup odaya geçtim kitap okumaya devam ettim. Gündüz uykusunu hiç sevmememe rağmen ( hala sevmem) okuduğum için olsa gerek bir rehavet çöktü üzerime ve uyuyakaldım. Maviş uçarak havalanıp tekrar üzerime düşünce korkuyla uyandım çünkü aynı zamanda çok telaşlı ötüyordu. Tehlikeyi farketmiş olmasına rağmen açık camdan kaçmamış beni uyandırmaya çabalamıştı. Keskin bir koku bırakın mutfağı holde bile göz gözü görmeyen bir duman. El yordamıyla önce kapıyı açtım. Sonra ocağı kapattım. Duman çekildikten sonra farkettim ki Maviş beni ciddi bir durumdan kurtarmıştı. Uzun bir süre o koku defalarca temizlememize rağmen mutfaktan gitmedi. O'nun nane yemesini,babamın gözlüklerine konarak dakikalarca keyif etmesini, suyu ve yıkanmayı hiç sevmediği halde annemin bulduğu naneli tas yöntemiyle dakikalarca suyla oynamasını, bazen çok öttüğü zamanlarda susmasını söyleyip de susmadığında  yanına gittiğimde ise kafesinin üzerindeki çubuğun arkasına saklanarak muziplik yapmasını hiç unutamıyorum. Bir kaç yıl sonra balkonumuza konarak yine evimizin Ferdi olan Yeşim isminde bir Arkadaşı oldu. Ilk zamanlar çok kavga etmelerine rağmen alıştılar birbirlerine. 2000 yılında yine bir yaz zamanı hava çok sıcak olduğundan serinlesinler diye annem kafesleriyle beraber balkona koydu. O gece deprem oldu. Kafes devrilmiş kapısı açılmış. Sabah kalktığımızda ikisinin de olmadığını gördük. Korktuklarından olsa gerek kaçmışlardı.