13 Ocak 2012 Cuma



                                                


                                                              KOKU



              Koku filmini sinema salonunda ilk izlediğimde koku hakkındaki düşüncelerimi,hislerimi gözden geçirme ihtiyacı hissettim.Her    ne  kadar  film  bir  gerilim  filmi  olsa   da  ilgi çekici bir yaklaşımı var.Her insan gibi kötü kokudan nefret ederim. Güzel kokularsa beraberinde yaşadığı anın güzelliğine bağlı olarak bir çok güzel duyguyu hissettirir insana.Bana ilginç gelen koku hafızası...Güzel  bir  koku  da  olsa yıllar önceye götürürken insanı yaşadıklarına bağlı olarak o kokudan kaçma   refleks i  uyandırması  ilginç. Sinema  salonlarının  kokusunu  severim, filmi  sinema  salonunda    izlemekten hoşlandığım  için   sanırım.  Bu  da  bir  şans  olsa  gerek  onca  seyrettiğim  film  esnasında  hiç  kötü  koku  duymadım. Hamileliğim esnasında kokularla ilgili hem güzel hem de kötü deneyimler yaşadım ne yazık ki.Çok sevdiğim bir duş jeli üç  yıl  geçmiş  olsa da  üzerinden  kokusuna  dayanamayacak  kadar  uzaklaştığım  bir  nesne  oldu. 
                 Bugün  bu  yazıyı yazmama vesile olan koku hafızamın bana hoşlanmadığım bir anı hatırlatması ile ilgiliydi ne yazık ki.Güzel bir parfüm kokusunun yaşadığım anları teker teker hatırlatmasıdır sebep olan.Tesadüfler bugün peş peşe sıralandı  konuyla ilgili olarak.Birincisi o parfüm kokusunu duymam.İkincisi işyerinde çok tesadüfen yukarıda bahsettiğim filmin konusunun geçmesi ve üçüncüsü evde okunmuş gazeteleri ayıklarken  Kasım ayına ait okunmamış bir Uykusuz dergisini bulup heyecanla okurken Ersin Karabulut'un Sandık içi köşesinde kokuyla ilgili karikatürüne rastlamam bu kadar da olmaz dedirtti bana.
                Gelelim en sevdiğim kokulara kızımın bebekliğindeki kokusu,şu anda  hala öyle güzel kokuyor.Her insanın sevdikleri güzel kokar.Yıllar önce kız kardeşim evlenme telaşındayken annem "benden istediğin bir şey var mı?" diye sormuştu O'da anne kokunun sindiği bir şey istiyorum demişti.Çok duygulandırmıştı bu konuşma bizi.Gerçekten anneler de güzel kokar.Bir bebek güveneceği insanı kokusuyla arar O da annedir elbette.Kahve kokusunu çok severim ama içmekten o kadar da hoşlanmam bu da ilginç gelir bana.Kahve tiryakilerine özenmişimdir ama kokusundan başka bir yakınlığım olamıyor ne yazık ki.Mısır çarşısında kahve öğütülen dükkanların önünden zevkle geçerim ama kahve almak aklıma bile gelmez.Herkesin ortak hissidir sanırım yağmur sonrası ortama salınan toprağın,bir fırının önünden geçerken taze çıkmış ekmeğin kokusu....
                    Çocukluğumda anneannemden kalma bir alışkanlığımız vardı çıtır çıtır yanan sobanın üzerine elma veya portakal kabuklarını atmak ve peşi sıra kavrulan meyve kabuklarının aromatik kokusunu almak gerçekten güzeldi.Baharat kokularını da severim biberiye dışında nedense biberiyeye pek sempati duyamadım.Denizin iyot kokusunu çok severim parfüm alırken hep bana denizi hatırlatmasına dikkat ederim.
                    Aslında liste oldukça uzar ama aklıma gelenler bu kadar.Herkesin güzel anıları yaşadığı ve anımsadığı kokular duyması dileğiyle......
O güzel iklimlere sürükler beni kokun;
Bir liman görürüm, yelkenle, direkle dolu;
Tekneler, son seferin meşakkatiyle yorgun.
Burnuma kadar gelen hava kokular taşır.
Yemyeşil demirhindilerden gelen bu koku
İçimde gemici şarkılarına karışır.
Charles Baudelaire